1 Eylül 2007 Cumartesi

OKHK-EVDEN UZAK DÎNLENCE



Margherita'nın makinelerden sonra en sevmediği şey yabancı ülkelere yolculuktur. Bu yüzden işin içinde Avusturya'nın duygusal ya da bilmem ne cağrısından başka bir iş olduğunu sezdim. Hele Margherita,
— Birbirimizi gereğinden daha çok görüyoruz —deyince, hiç kuşkum kalmadı.
0 sırada gazete okuyordum. Böyle kestirip atması şaşırtmıştı beni.
— Ne demek istiyorsun? —diye sordum.
— Söyledim ya. Birbirimizi gereğinden daha çok görüyoruz. Her gün iş yerine giden adamlar gibi değilsin sen. Evde yapabileceğin bir iş seninki. Ben de ev işini evden başka yerde yapamayacağıma göre, sabahtan akşama dek birbirimizi görüyoruz. Başka yerlere gidebileceğin zaman bile buralarda dolandığından, hiç ara vermiyoruz birbirimizi görmeye. Bu hep böyle sürüp gidebilir mi dersin?
Doğrusunu söylemek gerekirse, bunun bir sorun olabileceğinı hiç düşünmemıştim. Besbelli tedirgin etmiyordu, beni, Margherita'yı ettiği gibi.
— Bence sürüp gidebilir —dedim—. Genoa'da bir gökdelenin terasından görülecek görünüm daha görkemlidir elbette, ama gerçeği değiştirmez bu, Mutsuzluk duymadan sana bakabilirim burada da.
Margherita üsteledi:
— Bakmak başka, görmek başka! Sana baktığım zaman, ben de seni görüyorıım elbette. Oysa sen, hemen hemen hiç görmüyorsun beni artık. Alışkanlığın gözleriyle bakıyorsun bana, alışkanlığın gözleri görmez.
iş ciddileşiyordu. Ne var ki, uygun görmedim tartışmayı. Kollarımı iki yana açtım, umarsızca,
— Ee, Margherita —dedim—, durum böyleyse, ne yapabiliriz dersin?
— Birbirimizi gereğinden daha çok görüyoruz —diye yineledi—. Birbirimizi daha az görmenin bır yolunu bulmalıyız.
— İşım uzaklara gitmemi gerektirmiyor. Senin de eve bakman, çocukları okula göndermen gerek. Bu durumda bır çıkar yol göremiyorum ben, Ama istersen, gözlerini bağlayarak dolaşabilirsin evde.
— Ne fark eder ki? Gene de görürüm seni. Seni öyle sık görüyorum ki, artık bakmam gerekmiyor görmem için. Gözlerim kapalı bile görebilirim seni.
Taşı gediğine koymak fırsatı verdi bu sözler bana :
— Tıpkı benim gibi, alışkanlığın gücüne güvendiğini itiraf ediyorsun işte!
— Olağanüstü durumlarda, evet, güveniyorum. Gözlerim bağlıysa ve seni göremiyorsam, o zaman alışkanlığın gözleriyle görmem gerektiği akla yakın olur. Ne var kı, bu işlem olağan bir şey senin için.
Birbirimizi daha az görmek konusunu enine bo-yuna inceledikten sonra, bir çözüm yolu bulduk.
Evimizin üstünde, üçüncü kat diyebileceğimiz bir çıkıntı var. Yıllarca önce burayı kendi özel konutum olarak düzenlemiştim. Bir yatak odası, bir çalışma odası, bir de banyo var burada. Yukarıya çıkıp, her şeyden uzaklaşırsam, dikkatimi işimin üstünde daha çok yoğunlaştırabileceğimi sanıyordum. Ne gezer... Daha başlangıçta, düşüncelerin merdiven tırmanmaya karşı baş kaldırdığını anladım. Sımsıkı toprağa yapışıyorlar, ikinci kattan daha yukarıya çıkmıyorlardı bir türlü. Kimi zaman onları bu yüksekliğe bile getirmek için, ta aşağıya dek inmek zorunda kalıyordum.
Büyük bir dert bu, ama böyle. Biz orta sınıf erkekleri, ailemizin yaşadığı mutfaktan, kilerden, odalardan toplarız düşünceleri. Onları yoktan var edecek düş gücümüz yoktur. Düşüncelerimizin kökü gerçeğe bağlı olmalı. İçinde yaşadığımız küçük dünyayla, evimızin dünyasıyla doğrudan doğruya ilişkimiz olmadıkça, yitik kişilerizdir.
İşte bu yüzden, her gün kullanmadığımız, ama kullanıyormuş gibi ayrılmak istemediğimiz türden, işe yaramaz bir kitap ve eski gazete koleksiyonunu arkamda bırakarak, özel konutumu terketmiş, aşağıya inip, birinci, ikınci katlardaki yaşama karışmıştım o zaman. Şimdi de, şunları söyleyebildlm :
— Gidip, üçüncü kata yerleşirim, Margherita. Yaşamım sizinkinden bütün bütün ayrı geçer. Yukarıda yer, içer yatarım. Pek seyrek de olsa, dışarıya çıkmak istediğimde, zili altı kez çalarım. Beni görmemek içın mutfağa ya da kilere sığınırsınız. Gereksinmelerimi karşılamak içinse, siz beş kez çalınca, merdiven aralığından bir sepet sarkıtırım. Üç kez zili çaldığınızda da, çeker alırım inime.
Margherita çok akla yakın buldu bunu. Ertesi gün başlamaya karar verdik.
Olanların hepsi çok dokunaklıydı. Eşyalarımı büyük bir bavula yerleştirip, yolculuk giysilerimi giydim. Margherita durumu açıkladı çocuklara:
— Babanız yolculuğa çıkıyor. İş için gitmesi gerek. Bir ay ya da daha uzun bir zaman sürebilir bu yolculuk. Güle güle deyin ona, uslu duracağınıza söz verin, haydi.
Gerekli öğütleri verdim çocuklara. Margherita'-ya da,
— Bir gereksinmen olursa, telefon et bana, ya da bir iki satır çiziktiriver —dedim.
Sonra bavulumu yüklendim, kilerden geçerek, merdivenlere doğru yürümeye başladım.
— İyi eğlenceler! —diye seslendi Albertino. 0 sırada Düşes şemsiyemi getirdi, koluma astı. Ona teşekkür ederken, yanılmıyorsam, küçümseyen bir bakış yakaladım gözlerinde. Ağır ağır çıktım merdivenlerl. Üçüncü kata ulaşınca, eğilerek, el salladım aşağıdakilere. Özel konutumun kilidinde anahtarı iki kez çevirir çevirmez, sanki evden en az seksen kilometre uzaklaşmışım duygusuna kapıldım. Saat tam dokuzdu. Bavulumu açıp, eşyalarımı dolabın çekmecelerine yerleştirdim. Çalışma gıysilerimi üstüme geçirerek, daktilonun başına oturdum. Olağanüstü sessizdi burası. Uzaklara gitmiş sayılacağım için, kimsenin telefon etmeyeceğini, kapımın vurulmayacağını biliyordum. Olağanüstü rahatlatıyordu, bu beni. Çok sıkı çalıştım. Saatın bir olduğunun farkına bile varmamışım.
Öğle yemeğinin hazır olduğunu bildiren zil çaldı. Sahanlığa çıkıp, sepetimi sarkıttım. İceriye döndüm, «Yemek sepete kondu, çek yukarıya!» işaretini beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra zil beş kez çaldı. Gel gelelim, iskemlemden kalkıp, sahanlığa çıkmama fırsat kalmadı. Çünkü elinde bir tepsiyle Düşes görünmüştü kapıda.
— Ben getirdim yemeğini —dedi—. 0 kadın beni banyoda sanıyor. 0 kadın aşağıda kuşlar gibi cıvıldarken, yukarıda yapayalnızsın sen.
Yemeğimi yerken, Düşes benim yokluğumda olup bitenleri anlattı.
— Buraya hiç gelmemişim gibi davranalım —dedi—. Kapları sepetle gönderirsin aşağıya. Ortalıkta kimseler yokken, gene gelirim.
— Beni düşündüğün için, sağ ol —dedim. Saat ikide yeniden işimin başına döndüm. Tam son hızla çalışmaya başlamıştım ki, Albertino göründü kapıda.
— İkisi de sokağa çıktılar —dedi—. Bir fincan kahve getirdim sana. Beğenirsin umarım.
Kahve çok güzeldi. Ben kahvemi içerken, AIbertino alt katlarda olup biten her şeyi anlattı.
— Gene gelirim —dedi, sonunda—. Şimdi tüymem gerek. Eve döndüklerinde beni bulamazlarsa, yukarıda olduğumu anlarlar.
Tam kapıdan çıkarken, geri dönüp, ekledi:
— Bir gereksinmen olursa, birkaç kırmızı kağıdı topak yap, yuvarlak çiçek tarhının içine at. Ceyrek saatta bir bakacağım oraya. Haberi görürsem, odama çıkacağımı söyler, buraya gelirim.
— Çok iyi —dedim—. Unutma ama çeyrek saatta bir bakmaya.
Yeniden işimin başına döndüm. Aralıksız kırk beş dakika çalıştım. Bir ses işiterek, arkama dönünce, kapıda Margherita'yı gördüm.
— Çocuklar dışarıda oynuyor —dedi—, Sana bir fincan çay getirmeyi düşündüm.
Düşünceli davranışına teşekkür ettim. Ben keyifle çayımı ıçerken, o da aşağıda olup bitenleri saydı döktü.
— İtiraf edeyim ki. böyle büyük bir evde tek başıma kalınca, kendimi pek yalnız hissediyorum —dedl, içini çekerek.
— Çocuklar var sana arkadaşlık edecek —diye yanıt verdim.
— Zavallıcıklar! —dedi, başını sallayarak—. Üzülüyorum durumlarına. Sen gideli, iki küçük öksüz gibiler.
Üzgün üzgün sordum:
— Aşağılarda hava nasıl?
— Yağmurlu, nemli —dedi—. Yukarıda çok daha değişik.
Çocaklar içeriye girmeden aşağıya inmek için hemen kalktı. Kapıdan çıkarken de sordu :
— Yolculuğun uzun sürecek mi?
— İşime bağlı —diye yanıt verdim. Margherita çıkıp gitti. öykümü daktilonun içine boşaltmayı sürdürdüm. Yarım saat sonra kapıda bir ses duydum. Kalkıp, açtım. Kediydi. Sahanlıkta kıvrılıp yatmış, hic sesini çıkarmadan, dostça yüzüme bakıyordu. Bavulumu, yerleştirip, birinci kata indim. Beni görür görmez bağırdı AIbertino:
— Babam döndü!
Margherita mutlu bir sesle sordu:
— Yolculuğun iyi geçti, değil mi?
— Her zamanki gibi, şemsiyeni yitirmişsin —dedi Düşes.
Kedi hiçbir şey söylemedi.
Akşam yemeği zamanı gelmişti. Hep birlikte sofraya oturduk.
— Incipit vito nova! Yarın yeni bir gündür! —dedi Margherita, sevinçle.

Hiç yorum yok: